Ayhan ATASOY

S.M.Mali Müşavir & Bağımsız Denetçi & Bilirkişi

Ahmet Hakan
Bir polemiğin anatomisi
09/02/2012
İŞİN içine “tiner” falan girince...
İşin aslı unutuldu.
Oysa biraz geriye çekilmeli ve “Dindar nesil polemiği nasıl doğdu?” sorusuna yanıt aramalıyız.
* * *
İmam-hatiplere açık haksızlık içeren katsayı sorunu çözüldü.
CHP’li Nur Serter de bu çözüme karşı çıkarak konuyu Danıştay’a götürdü.
Bunun üzerine...
Başbakan Erdoğan, Nur Serter’in girişimini söz konusu ederek CHP’ye dönüp “Nedir sizin bu imam-hatiplerle alıp veremediğiniz?” konulu bir çıkış yapmak istedi.
Polemiğin başlangıç noktası burasıdır.
* * *
Nur Serter’in yaptığı gerçekten de tam bir hazımsızlık.
Nur Serter ve onun gibiler istiyorlar ki, bu memlekette imam-hatiplerin önü kesilsin, imam-hatiplerde eğitim alan çocuklar eşit yarış içinde olmasınlar.
Neden?
Çünkü Nur Serter, gençliğin bir kısmının “dindar” yetişmesini istemiyor, bundan korku duyuyor.
Çünkü onun aklından “Başkasının çocuğundan bana ne?” gibi cümle geçmiyor.
Çünkü o, “başkasının çocuklarına müdahale etmeyi kendinde hak gören” bir gelenekten geliyor.
CHP yönetimi, Nur Serter’in yaklaşımını “bireysel çıkış” olarak değerlendirdi.
Ancak Serter’in CHP içinde var olan bir duyarlılık içinden hareket ettiği de su götürmez bir gerçek.
* * *
Eğer Başbakan Erdoğan, Nur Serter’in hazımsızlığına karşı, “İmam-hatiplerin önünü neden kesmeye çalışıyorsunuz? İmam-hatipte okumak isteyen çocuğumla neden uğraşıyorsunuz? Siz yoksa dileyenin özgürce din eğitimi almasından mı korkuyorsunuz?” deseydi, bir sorun  çıkmayacaktı .
Çünkü böyle dediği takdirde özgürlüğü savunmuş olacaktı.
Fakat o da ne?
Başbakan Erdoğan CHP’ye “Siz yoksa dindar nesil yetişmesine mi karşı çıkıyorsunuz? Biz dindar nesiller yetiştirmek istiyoruz” deyiverdi.
Tartışmanın odağının kayması işte böylece başladı.
Çünkü...
“Dindar yetişmek isteyenin önünün açılması” başka bir şey, “nesilleri dindar yetiştirmeye kalkışmak” başka bir şey.
* * *
Tartışmalar sürerken Erdoğan yeni bir konuşma yaptı.
Yeni konuşmanın baş kısmı harikaydı:
“Biz özgürlük istiyoruz” diyordu.
“Biz gençliği formatlamak istemiyoruz” diyordu.
Ancak...
O konuşmanın sonunda “Biz gençliği formatlamak istemiyoruz” sözüyle çelişen ve büyük gürültü koparan cümleyi söyledi.
Dedi ki:
“Gençler dindar olmas nlar da tinerci mi olsunlar?”
Oysa iki cümle önce “gençliğe format atmak” istemediklerini söylemişti.
İki cümle sonra “dindar nesiller” yetiştireceklerini söyleyerek formatlamaya destek çıkıyordu.
Çelişki buradaydı.
* * *
Polemik sürüyor.
Son durum şu:
- “Gençliğe format atmak istemiyoruz” diyen de Erdoğan...
- “Dindar nesiller yetiştirmek istiyoruz” diyen de Erdoğan...
Kendilerini her durumda Erdoğan’a destek çıkmak durumunda hissedenler “birinci cümle”ye, kendilerini her durumda Erdoğan’a karşı çıkmak durumunda hissedenler ise “ikinci cümle”ye sarılmış durumda...
Bu arada Başbakan Erdoğan da durmuyor.
Bu iki pozisyonu da zora sokacak yeni açıklamalar yapıyor.
Tekrar başa dönersek...
Erdoğan sonuna kadar haklı olduğu bir konuda sonuna kadar tartışılır, sonuna kadar eleştirilir bir hale geldi.
- Entelektüel camiada prestij kaybetti.
- Liberal dostlarından biraz daha uzaklaştı.
- Aynı konuşmada birbiriyle çelişen cümleler sarf etmiş oldu.
- “Nesil yetiştirmek” gibi demode bir görüşü savunmuş oldu.
- Nur Serter’in yaptığı hazımsızlığın unutulmasına katkı sundu.
Peki oy kaybetti mi?
Asla!
Ahalimiz işin inceliklerine bakmaz. Detaylarla uğraşmaz. Sonuca bakar. Sonuçta “büyüklerine saygılı, manevi değerlerine bağlı nesiller yetişmesinin ne zararı var kardeşim” diyerek AK Parti’nin oyuna oy katar.
Zaten Erdoğan’ın umurunda olan tek konu da oydur.
Çünkü onun temel sloganı şu:
“Sandık ne diyorsa o... Ahali istiyorsa bas gaza...”
 
Başbakan Erdoğan ve tartışma programları
 
CNN Türk’te Tarafsız Bölge’de “dindar nesil” tartışması yaptık.
Her görüşten konuşmacının katıldığı bir programdı.
Başbakan Erdoğan programı baştan sona izlemiş.
Ertesi gün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada “Tarafsız Bölge”de konuşan baş konuşmacıların eleştirilerine cevap verdi.
Bazıları bu  durumu yadırgıyorlar.
“Başbakan neden her eleştiriye cevap veriyor?” falan diyorlar.
Benim yaklaşımım farklı...
* * *
Eğer ekranlar özgür olacaksa...
İktidarı savunanlar da, iktidara karşı çıkanlar da aynı platformda özgürce konuşabileceklerse...
Başbakan’ın verdiği cevaplar, tartışma platformlarının meşruiyetini tartışmalı hale getirmeyecekse...
Ekranlardan kendisine yöneltilen eleştirilere kamuoyu önünde cevap vermek Başbakan Erdoğan’ın en doğal hakkıdır.
Artık eskisi gibi...
“Sen köşenden her türlü salla, hükümet yetkilileri sana gık bile demesin” ya da “Sen ekrandan her türlü eleştiriyi yap, başbakanlar sadece seyretsin” anlayışı yok.
Ben bu durumdan memnunum.
Yeter ki şartların eşitliği bozulmasın.
 
Müzeyyen Senar için Sibel Can konseri
 
ŞİŞLİ Belediyesi ve Kral Televizyonu işbirliğiyle Lütfi Kırdar Konser Salonu’nda Müzeyyen Senar için düzenlenen “Sibel Can konseri”ne gittim.
Konseri izlerken içimden geçenler şunlardı:
- Ben Müzeyyen Senarcı değil Safiye Aylacıyım. Ama Safiye Ayla’nın bile unutulmaya terk edildiği şu tuhaf günlerde tabii ki Müzeyyen Senar’ın unutulmaması için yapılan her türlü eyleme sonuna kadar destek veririm.
- Zavallı alaturka! Ne kadar öksüz kaldı. Oysa toplumsal hafızamızda yer etmiş ne kadar çok şarkı var.
- Belki Müzeyyen Senar, Sibel Can’a el vermiş olabilir. Ama Sibel Can’ın şarkı söyleyiş tarzı ile Müzeyyen Senar’ın şarkı söyleyiş tarzı arasında fark var. Müzeyyen Senar şarkıları akıtarak yorumluyor, Sibel Can ise vurgulayarak... İki tarz arasında bir tercih yapmam gerekse Sibel
Can’ın tarzını seçerim. Dedim ya: Ben Safiyeciyim.
- Milletimiz alaturkaya aç! Sibel Can ne zaman “Hadi beraber söyleyelim” dese koca salon inledi. Yani talep var ama arz yok.
 
Eyvah! 14 Şubat
 
- Bakalım ilk önce kim “Aziz Valentine” vurgusu yaparak “Bunlar hep Hıristiyan sokuşturması ” tartışmasını başlatacak?
- Dikkat! Şimdiden hazırlıklı olalım. Bu yıl ilk kez “Kerem ile Aslı / Arzu ile Kamber / Ferhat ile Şirin varken yemişim Aziz Valentine’i” şeklinde bir çıkış gelebilir.
- Korkarım 14 Şubat’ta bu kez yediye bölüneceğiz:
BİR: “Hıncal bayramı” diyerek olayla kafa bulanlar.
İKİ: Kökü dışarıda diyerek milli başkaldırı içinde olanlar.
ÜÇ: Sevgilisiz olduklar için “başlarım 14 Şubat’a” diyenler.
DÖRT: “Bunlar hep kapitalizmin oyunları” diyerek hediye
almaktan yırtmak isteyenler.
BEŞ: Sevgilisi olduğu için olayı köpürtmeye yatkın olanlar.
ALTI: Dine uygun alternatif “sevgililer günü” projeleri geliştirenler.
YEDİ: “Sevgililerimizi senede bir gün
değil her gün hatırlayalım” diyerek olaya güya orijinal yaklaşanlar.
- Coşkulu kutlamalar sanırım yine Nişantaşı / Teşvikiye taraflarında yapılacak. Bağcılar yine olaya bir parça kayıtsız kalacak.
- Ve sanırım yine kalp görmekten, gül görmekten ve kırmızı ya maruz kalmaktan illallah edeceğiz. 
 
Ahmet HAKAN
ahmethakan@hurriyet.com.tr
9 Şubat 2012 


766 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Bir şey yapmalı - 16/03/2016
MUHAFAZAKÂRINDAN solcusuna... Türk’ünden Kürt’üne...
NEŞET ERTAŞ HAKKINDA 10 ŞEY - 26/09/2012
Anadolu'da gönül sözünü 8 farklı şekilde telafuz eden tik kişiydi.
Bir Amerikan İtirafı - 24/04/2012
ADI: Henri Barkey
Bir kez daha aynı soru Gülen 28 Şubat’ta ne yaptı? - 06/03/2012
FETHULLAH Gülen’in 28 Şubat sürecinde durduğu yeri sorgulayan bir yazı yazdım.
Fethullah Gülen 28 Şubat’ta ne yaptı? - 01/03/2012
ŞUNLARI yaptı: - Ordunun dönemin hükümetinden daha demokrat olduğunu söyledi. - Refah Partisi’nden ayrışmaya çalıştı. - “Ben Erbakan gibi değilim, daha hoşgörülüyüm” mesajı verdi.
İtikatta cemaatçiyim amelde hükümetçi - 24/02/2012
SON tartışmalarda... “Cemaatçi” olmak ile “hükümetçi” olmak arasında gidip geldim. Bazen “Cemaatçi” oldum, bazen “hükümetçi”. Bir karara varamadım.
Müsteşar kurtuldu, peki ya diğerleri? - 22/02/2012
BİR yasa çıkararak MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı, özel yetkili savcıların elinden kurtardınız. Böylece... Müsteşar Bey’in tutuklanmasının, çeşitli hoyratlıklara maruz kalmasının, sorgulanmasının, yargılanmasının falan önüne geçmiş oldunuz.
Yemişim AİHM kararını - 18/02/2012
AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi... - Ergenekon’un varlığını kabul etmiş. - Tutuklamaları normal kabul etmiş. - Uzun tutukluluğu sorun olarak görmemiş. - Özel Yetkili Mahkemelerin süper adil işler yaptığını söylemiş. - Her şey mükemmel demiş.
İleri demokrasinin bir cilvesi daha - 14/02/2012
TÜRKAN Saylan’ın evi basıldı, “İleri demokrasi” dendi. - Generaller yargılandı , “Kimse yargıya hesap vermekten kaçınamaz” dendi.
 Devamı
Üyelik Girişi
SMMM AYŞE ATASOY

Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar39.649339.8081
Euro46.767646.9550
Hava Durumu
Saat